Doç.Dr. Evren Bolgün: Katı Piyasa Anlayışımız ile Girişimci Devlet Olabilmek Mümkün Değil – 2022

Merhaba,

Bundan yaklaşık 10 yıl önce İstanbul Ticaret Odası gazetesinde yazmış olduğum yazılarımın bir tanesinin başlığını bu hafta “Müteşebbis Devlet” olarak atmış olduğumu fark ettim. Türkiye’de özellikle son 4 yıl içerisinde atılmakta olan katı piyasa müdahale kararkarı neticesinde serbest piyasa işleyişine dair temellerden hızla uzaklaşmakta olduğumuzu görüyorum.

Müteşebbis Devlet” veya diğer adı ile “Girişimci Devlet” kavramları, 2008-2013 yılları arasında yaşanan Amerikan ve Avrupa finansal krizlerinin ardından zor duruma düşen özel şirketler ile başlayan finansal kurtarma planları, Merkez Bankalarından gelen senkronize hızlı parasal gevşeme hamlelerin yaşandığı atmosfer içerisinde kamu harcamalarında kesinti yapılması görüşüne bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

2008 yılından itibaren ABD ve Avrupa’da başlayan ve tüm Dünya’yı özellikle 4-5 yıl olumsuz yönde etkileyen küresel kriz neticesinde, kamu borç seviyelerinde yaşanan artış, işsizlik oranlarında gerçekleşen yükseliş şeklinde tezahür eden olumsuz gelişmeler, kamu kesiminin ekonomide üstlenmesi gereken roller hakkında liderleri, üst düzey kamu yöneticilerini, akademisyenleri yeniden düşünmeye sevk etmiştir. Özellikle kapitalist sistemin ivme kaydettiği 1990 ve 2000’li yıllarda ABD ekonomisi en yenilikçi ve en girişimci olarak tüm Dünya’ya örnek rol model olarak gösterilirken, Avrupa Birliğine ait ülkelerin daha sosyal demokrat, esnek olmayan işgücü piyasaları şeklinde bölgeye özgü liberal ekonomik model uyguluyor olması gerçeği devletlerin “Müteşebbis Rol” model uygulamalarına engel değildir. Günümüzün değişken ekonomi politikaları ve aşırı dalgalı finans piyasaları altında girişimci devlet politikalarının benimsenerek özel sektörün yatırım yapmakta çekindiği inovatif alanlarda özel girişim sermayesi şeklinde dizayn edilebilecek şeffaf bir model çerçevesinde başarılı sonuçlar elde edilmesi mümkün olabilecektir.

 

Global Kamu ve Özel Borç Rasyoları (% GSYH)

 

Küresel borç düzeyinde pandemi dönemine kıyasla geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla bir gerileme olduğunu görmekteyiz. Ancak Dünya genelinde toplam kamu ve özel kesim borç toplamının GSYH büyüklüğünün 2.5 katına (%247) ulaştığını söyleyebilirim. Dolar bazında ifade etmek gerekirse, Dünya’da global borç stok miktarı 2021 yıl sonu itibarıyla $235 Trilyon seviyesinde bulunmaktadır. Küresel borçluluk düzeyinini etkileyen 3 ana unsurun bu gelişmede etkili olduğunu görüyoruz. Birincisi, ekonomik büyüme trendlerinde büyük dalgalanmaların yaşanmasıdır. Özellikle 2020 yılında yaşanan pandemi ortamının küresel resesyon eğilimlerini tetiklemesi neticesinde gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerin Borç/GSYH rasyolarını olumsuz yönde etkilemiş bulunmaktadır. İkinci neden olarak yüksek ve volatil bir enflasyonist ortamı göstermek mümkündür. Üçüncü neden olarak da kamu kesimi, şirketler kesimi ve hanehalkının bütçelerinde gerçekleşen ekonomik şokların yarattığı etkiler neden olmaktadır.

Kamu kesiminin ekonomi içerisinde borçluluk üzerinden ağırlığını yükseltmeye devam ettiği mevcut konjonktür çerçevesinde konuya kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Bilindiği üzere Apple firması ABD’nin teknoloji alanında en yenilikçi firması olarak genel kabul görmektedir. Silikon vadisinde üretime geçmeden önce araba garajında Steve Jobs tarafından yaratılan şirketin kuruluş fikirleri uzun yıllar, Microsoft firmasına hizmet etmiştir. Rakip firmaya benzer bir konumdan kendisini hızla sıyırarak mobil cihazlara ve eğlence sektörüne adım atması ile şirket bünyesinde radikal değişim yaşanmıştır.  Steve Jobs’ın dizayn ve mühendislik alanlarında bir deha olduğu genel kabul gören bir gerçek olmasına karşılık ABD’de devletin teknoloji alanında aktif rol üstlenmesi söz konusu olmasaydı, tüm yaşanan başarıların gerçekleşmesinin mümkün olamayacağını da kabul etmemiz gerekir. Kamu kesiminin yaptığı araştırma & geliştirme ve altyapı yatırımları öncülüğünde Internet, GPS konumlandırma ve ses algılama teknolojisi şeklinde ifade edebilecek gelişmeler tüm bireylerin sanal asistanları olmuştur. Bu alanda yaşanan gelişmeler Silikon Vadisinin ilk finansmanına katkıda bulunduğu kritik noktalardır. Kamu tarafından desteklenen üniversitelerde ve araştırma labratuvarlarında yer alan bilimadamları sayesinde “Dokunmatik Ekran” ve “HTML” bilgisayar programlama dili gibi birçok teknolojik ürünler geliştirebilmiştir. Apple borsa’da halka arzı gerçekleşmeden öncesinde gizli bir kamu ajansı tarafından $500.000 tutarında parasal destek almış bulunmaktadır. Bu düzeyde yenilikçi teknolojileri geliştirmek ve pazarlamak üzere hazır iş planı bulunan özel firmalar hükümetlerin vergi yüklerinden kaçınmak üzere entellektüel sermayelerini ve teknolojilerini düşük kurumlar vergisi yüküne sahip olan İrlanda gibi ülkelerde yürütmektedir.

Diğer bir örnek olarak karşımıza “Google” firması çıkmaktadır. Google’ın geliştirmiş olduğu en önemli varlığı olan “Arama Motoru” algoritması Ulusal Bilim Vakfı tarafından finanse edilmiş bulunmaktadır. Eczacılık sanayisinde yer alan bir çok firma teknoloji ve internet firmalarından çok daha fazla miktarda maddi teşviklere sahip olmuşlardır. Amerikan Ulusal Sağlık kurumu her yıl $30 Milyar’dan daha fazla bir bütçe desteğini yenilikçi ilaç geliştirilmesi üzerine yapılacak olan araştırmaların finanse edilmesine ayırmaktadır.

İsterseniz konuya geçtiğimiz yıl Türkçesi yayınlanan Mariana Mazzucato’nun “Girişimci Devlet” kitabından yapacağım kısa alıntılar ile devam edelim.

Büyüme gibi girişimcilik de ekonomi disiplininin en az anlaşılmış mevzularından birisidir. Nedir girişimcilik? Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter’e göre, girişimci, “yeni” bir fikri ya da icadı başarılı bir yeniliğe dönüştürme arzusuna ve yetisine sahip bir kişi ya da bir gruptur. Yalnızca yeni bir iş kurmaktan ibaret değildir; bunu “yeni” bir ürün ya da yeni bir süreç üretecek veya mevcut bir ürün ya da süreç için “yeni” bir pazar yaratacak tarzda yapmaktır. Schumpeter’e göre, girişimcilik piyasalardaki ve sektörlerdeki daha önemsiz yenilikleri bütün olarak veya kısmen ikame etmek üzere bir “yaratıcı yıkım fırtınası” yaratır ve eşzamanlı olarak yeni girişim modellerini de kapsayan yeni ürünler üretir; böyle yaparak yerleşik muktedirlerin öncülüğüne son verir. Yaratıcı yıkım bu bakımdan, sektörlerin dinamizminin ve uzun dönemli ekonomik büyümenin arkasındaki büyük güçtür. Önemli her yeni teknoloji yaratıcı yıkıma yol açar: buhar makinası, demiryolu, elektrik, elektronik, otomobil, bilgisayar, internet, robotlar, yapay zeka, makine öğrenmesi, metaverse,..vs. Bunların her biri yarattığı kadar yıkıma da yol açmıştır, ama her biri aynı zamanda refahın da artmasını sağlamıştır.

Genellikle özel niş alanlarda Devlet yatırımının gerekçesi, özel sektörün çeşitli yönlerden kamu sektörüne göre daha az girişimci olmasıdır. Radikal yeni ürünlere ve süreçlere karşı daha çekingendir, sonuçları belirsiz yatırımları Devletin başlatmasını bekler. Dolayısıyla teorik araştırma yeniliklerin gerçekleşmesi açısından zorunlu olmakla birlikte, yeterli olmaktan çok uzaktır, bu durum aslında devletin rolünü daha da büyütmektedir.

Türkiye’de ekonomi alanında gerçekleştirilen uygulamalar son yıllarda oldukça trajikomik bir vaziyet almış durumdadır. Örneğin resmi %85, gayri resmi %180 seviyesine kadar yükselen TÜFE sonrasında, iktidar gıda enflasyonunu ile mücade etmek üzere zincir marketler yeniden polisiye tedbirler ile bir mücadeleye girmiş vaziyettedir. Hepimizin de çok iyi bildiği üzere problemin ana kaynağı, Türkiye’nin tarımsal girdilerde %100 dışa bağımlı olması ve yıllardır uygulanan yanlış tarım politikalarıdır. Ekonomik aktörler sorunu kaynağında çözmek yerine bu işin son halkası olan pazarda, manavda ve zincir marketlerde yani etiketlerde çözüm arıyışı içerisinde göz boyamaya devam etmektedir.

Bu konuda özellikle Ali Ekber Yıldırımın gıda fiyatlarını düşür(me)mek için neler yapıldı neler başlıklı yazısının okunmasını tavsiye ederim.

https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/gida-fiyatlarini-dusurmemek-icin-neler-yapildi-neler/676263

Rekabet Kurumu ise, tamamen iktidarın istediği şekilde ekonomide arzu ettiği sektörlerde yer alan özel sektör temsilcilerine sürekli cezalar, yaptırımlar uygulayarak “tam rekabet piyasasızlığı” olarak ifade ettiğim ekonomik ortamımıza bir taş daha ilave etmektedir. Dolayısıyla mevcut durum ülkemizde son 10 yıldır Dünya’da uygulanan girişimci devlet anlayışının yerleşmesinin çok zor olduğunu göstermektedir.

Yukarıda bahsi geçen örnekleri göz önüne aldığımızda bugünün dünyasında kamu’nun ekonomide inovasyonu destekleyebilmekte olduğunu gözlemlemekteyiz. Artık kamu kesimi geleceğin piyasalarının alacağı şekli ve yönü belirleyebilmektedir. Küresel kriz öncesindeki ekonomik büyüklüklere aradan geçen yıllar sonrasında ancak geri gelinmekte olunduğunu tecrübe ettiğimizden dolayı önümüzdeki dönemde kamu kesimindeki borç yükünün aşağıya çekilmesi için kamu kesiminin küçültülmesi gerektiği fikri ile inovatif, yenilikçi özel sektörün desteklenmesi için kamu payının stratejik alanlarda artırılması fikri arasında bir çatışma yaşanmasını da görmemiz oldukça yüksek olasılıktır.

 

Doç.Dr.Evren Bolgün | Beykoz Üniversitesi Öğretim Üyesi


Umuyoruz ilginizi çeken, güzel bir içerik sunabilmişizdir.

İçeriğimizi oylayın post

Yorum yapın